“Yasadışı Balık Satışlarını Sonlandirma Girişimi” Konusunda
Ortak Kampanyaya Davet
Günümüz Türkiye’sinde denizel canlı kaynaklarımızın ticari
avcılık yönünden işletilmesi ve değerlendirilmesi konusunda son derece olumsuz
bir süreçten geçilmektedir. Kaynak yönetiminde avcılık ile ilgili olarak doğru
kararların alınması yeterli değildir. Avın tüketiciye kadar ulaşan halkasında
da izlenmesi esastır. Diğer bir ifade ile yapılan avlanmalarda olası
suistimallerin ortaya çıkarılması ve bunların bir daha oluşmamasını sağlayacak
caydırıcılık unsurunu yaşama geçirtecek ana etmen de denetimdir. Balıkçılık
konusunda yıllardır çözüm bekleyen birincil düzeydeki konu avın tüketime giden
süreçte sağlıklı denetim oluşumundan yoksunluğu olmuştur. Bu yoksunluk
beraberinde sucul canlı kaynakların sürdürülebilirliğine gölge düşürmüş ve
avcılıkları verimli olmaktan arındırmıştır. Haliyle balıkçılık sektörünün bir
bütün olarak yıllardır yakınmasının temelinde yatan neden budur.
Balıkçılığımızda oluşan olumsuzluğu çok sade bir düzenleme
ile olumluluğa dönüştürmek olasıdır. Bunun için çok paydaşlı bir platformun
ortaklaşa benimseyeceği hususlar çerçevesinde, yerel yönetimlerin doğrudan
yükümlülük almalarının sağlanması ile balıkçılığımızın düzlüğe çıkarılması
işten bile değildir. Buna neden gereksinim bulunmaktadır sorusunu Türkiye’nin
balıkçılık yönetimi konusunda yaşadığı yarım yüzyıla yakın süreci izlemekte
yarar var.
Su Ürünleri Kanunu 1971 yılında günümüzden tam 42 yıl önce
yürürlüğe girdi. Amaç tüm balıkçılık hizmetlerinin tek elden yürütülmesini
sağlamak ve ülke balıkçılığını kalkındırmaktı. Bunun için ilkin 1972 yılında Su
Ürünleri Genel Müdürlüğü kuruldu. Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün Tarım
Bakanlığı bünyesinde olması nedeniyle bakanlığın yurt sathında yayılmış bulunan
diğer tüm kuruluşları da Su Ürünleri Kanununun yürütülmesinde ve izlenmesinde
paydaş oldular. Hatta bu kanunun uygulama yetkisi köy muhtarlıklarına bile
verilmişti.
Ne var ki merkezi otorite tüm iyi niyetli programlar ve
tasarımlar konusunda idari başarıyı yakalamış ise de teknik konularda ayni
başarı çizgisi yakalayamamıştır. Bunda hiç kuşkusuz balıkçılık örgütünün
kuruluş yıllarında konunun gereği olan çağdaş personel yapılanmasının göz ardı
edilmesinin büyük etkisi olmuştur. Bu sağlıksız uygulama yönetim ve karar
verici mekanizmalarda doğal olarak sağlıklı kararlar alamamasının da bir
nedenini oluşturmuştur. Daha sonraki zaman dilimlerinde Tarım Bakanlığı
bünyesinde olan düzenleme ve reorganizasyonlarda balıkçılık konusunun öneminin
bakanlık bünyesinde ağırlığını ortaya koyamamasında yönetim kadrolarının
yetersizliği de önemli rol oynamıştır. Nitekim bunun sonucu olarak genel
müdürlük ilkin daire başkanlığı statüsüne dönüştürülmüş, akabinde bu kuruluş da
lağvedilmiştir. Daha sonraları balıkçılık, reorganizasyon uygulamalarında
oluşturulan tüm yeni yapılandırmaların içerisinde cılız bir birim konumunda
kalmışlardır. Haliyle bütün bu dağınık yapılanma, kaynakların devlet tarafından
yönetiminde ve onun sürdürülebilirliğinde zafiyetler yaratmıştır. Yakın zamana
kadar geçen 40 yıllık süreç içerisinde balıkçılık sektörüne egemen olanlar
özellikle av yasakları konusunda sürdürülebilir kalkınma kurallarını dikkate
almadan siyasi platformu da kullanarak merkezi otoriteye baskı uygulamışlar ve
istediklerini elde etmişlerdir.
Ne var ki geçen 40 yıllık süreçteki tüm olumsuzluğun bedeli
olarak sucul canlı kaynak stokları aşırı avcılık sonucu çökmüş ve avcılıklar
verimlilikten uzaklaşmıştır. Haliyle bu durum balıkçılığın ilgi alanına giren
tüm kesimlerde yakınma ve hoşnutsuzluk yaratmıştır. Hoşnutsuzlukların tavan
yaptığı dönemde 03.06.2011 tarihinde Kanun Hükmünde Kararname ile Balıkçılık ve
Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu oluşum balıkçılığın geleceği ile
ilgili umutların da yeşermesinin nedenini oluşturmuştur. Nitekim 40 yıldır
uyuyan dev konumundaki merkezi otorite balıkçılıkta yapılan hatalardan biri
olan üretimi arttırıcı politikaları tamamen terk ederek, “verimli avcılığa
geçiş” ile “sürdürülebilir balıkçılığa geçiş” dönemini başlatmıştır. Bunun
sonucu olarak su ürünleri avcılığında günümüze kadar alınamayan kısmi de olsa
reform addedilebilecek kararları alma durumunda olmuştur. 1 Eylül 2012 – 31
Ağustos 2016 dönemini kapsayan 3/1 No’lu Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını
Düzenleyen Tebliğ bunun somut göstergesidir. Nitekim bu kararların alınmasının
sivil toplum örgütlerinde ve sorumlu balıkçılık ilkesini benimseyen kesimde ilk
kez yarattığı memnuniyet göz ardı edilemez. Bunu gelecekte reform niteliğinde pek
çok kararın takip edeceği kuşkusuzdur. Köprülerin altından çok sular geçmiştir
ve uyuyan dev bir daha uyuma hakkına sahip olamamacasına uyanmıştır.
Ülke balıkçılığının kalkınmasında karar alıcı mekanizmanın
merkezi otorite olduğu kuşkusuzdur. Ancak alınan kararların olumlu sonuçlar
vermesi uygulama platformlarının takip, kontrol ve denetlemesi ve bu
mekanizmanın devamlı ve iyi çalışması ile olasıdır. Peki, kim yapacaktır bu
denetlemeyi? 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu mahalle muhtarından kolluk gücüne
kadar kanunun uygulanmasından herkesi sorumlu kılmaktadır. Kanunun gayet açık
olmasına rağmen geçmişteki uygulamalara baktığımızda durumun hiçte böyle
olmadığını görmekteyiz. Her ne kadar Su Ürünleri Kanunu her kurumu
görevlendirmiş ise de ne yazık ki görevlendirdiği kurumların kendi kanunlarında
ya da yönetmeliklerinde 1380 Sayılı Kanunun getirdiği sorumluluklara hiç
değinilmemiş. Hal böyle olunca da yasalardaki boşluklar nedeni ile kanun ile
sorumlu olan kamu kurumları görevlerini yerine getirememe konumunda kalmışlardır.
Balıkçılığımızın sevk ve idaresini düzenleyen 1380 Sayılı Su
Ürünleri Kanunun uygulanması konusunda ülkesel düzeyde belediyeler ve zabıta
teşkilatları da sorumlu tutulmuştur. 1380 Sayılı Kanunun bu açık ve net
görevlendirmesine rağmen, belediyelerin kuruluş, görev ve yetkilerini
belirleyen Belediyeler Kanununun içeriği balık satış noktalarındaki 1380 Sayılı
Kanunun öngördüğü denetim ve kontrolleri kapsamamaktadır. Haliyle bu durum bir
noksanlığı sergilemektedir. Mevcut Belediyeler Kanunu ve zabıta yönetmelikleri,
belediyeleri balık ticarethanelerinin sadece gıda güvenliği ve balık satış
noktalarının sağlık koşullarına uygunluğu açısından denetlenmesi ile sınırlı
kalmaktadır. Böylelikle yasa düzenlenmesi aşamasında gözden kaçırılan bu
eksiklik nedeni ile yükümlülük lojistik ve kadro alt yapısı yeterli olmayan
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kalmıştır. Oysa genel
müdürlüğün görevi bu olmamalıdır.
Diğer taraftan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sucul
kaynakların korunması konusunda yakın geçmişte göz ardı edilemeyecek düzeyde
olumlu bir adım atmıştır. Şimdi yapılması gereken ise eşgüdüm ve koordinasyonun
hayata geçirilmesi için revize yasal düzenlemelerin yapılmasıdır. Bunun için
öncelikli iş ülkesel çapta avlanması ve satılması yasaklanmış tüm su
ürünlerinin kontrol altına alınarak otoriter bir sistemin kurulmasına önayak
olmaktır. Haliyle Belediyeler Kanunu’nda 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamı
ile örtüşen gerekli düzenlemeleri yapmak, söz konusu edilen boşluğu gidermek
için Belediyeler bünyesinde “Su Ürünleri Birimi” kurulmasını ve bu birimlerde
de “su ürünleri teknik personel” istihdamını kanun marifetiyle zorunlu hale
getirmektir.
Böylelikle Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğün
omuzlarındaki yükü eylem birliği ile hafifletmek veya kaldırmaya olanak
sağlanmış olacaktır.
Bu eylem birliğini imza kampanyasına dönüştürerek sorunu ve
öneriyi siyasal iktidara hep beraber taşımak ortak hedef olmalıdır.
Özümsenmiş haliyle; Yasadışı balık ticaretinin
engellenebilmesinin en gerçekçi çözüm yolu, acilen balık satış yerlerinin ve su
ürünleri ticaretinin karadaki denetimleri Belediye Zabıta Teşkilatlarına
devredilmeli ve bu durum kanun marifeti ile zorunlu hale getirilmelidir.
Bunun için de:
1) Belediyelerin kuruluşu ve görevlerini belirleyen kanunun
1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu paralelinde tashih edilerek, belediyelerin balık
satış noktalarında 1380 Sayılı Kanun kapsamında görev yapmalarının zorunlu hale
getirilmelidir.
2) Belediyeler bünyesinde balıkçılık ile ilgili olarak bir
balıkçılık birimi kurulmalıdır.
3) Balıkçılık biriminde görev yapacak bireyler konu ilgilisi
fakülte, yüksek okul veya meslek lisesi mezunlarından oluşmalıdır.
Bu talepleri yasaya dönüştürebilmek ve ilgili tüm resmi
kuruluşlara yansıtmak amacıyla sizleri ortak kampanyaya paydaş olarak davet
ediyoruz.
olarak bu Kampanyaya Destek Veriyoruz.
______________________________________________
GELENEKSEL BALIKÇILIĞI YAŞATMA DERNEĞİ
adına Yakup Erdem
______________________________________________