Akuakültür'ün Tanımı, Tarihi ve Avantajları
Akuakültürün Tanımı ve Tarihi
Akuakültür, hayvansal ve bitkisel su canlılarının insan
faktörü dahilinde kontrollü veya yarı kontrollü olarak gıda, stokların
takviyesi, süs, hobi ve bilimsel araştırmalar için yetiştirilmesi olarak
adlandırılabilir (Çelikkale ve diğ.,1999).
Akuakültürün Tarihsel Gelişimi
Su ürünleri yetiştiriciliğine ait ilk bulgular M.Ö. 2000
yıllarında Çin’de ele geçirilmiştir. Bununla birlikte yapılan son kazılarda
akuakültürün ilk defa Mısırlılar tarafından bulunduğuna dair belgeler
mevcuttur. Eski Mısır’da M.Ö. 2500 yıllarında insanların tilapya (Tilapia sp.)
balıklarını havuzdan çıkarırken gösteren figürler mezar resimlerinde mevcut
olup, duvar süslemelerinde ise balık çizimlerine rastlanmıştır. Yine M.Ö. 2000
tarihlerinde Japonya kıyılarında kontrollü istiridye (Ostridea sp.)
yetiştiriciliği uygulandığı bilinmektedir. Ekstansif deniz çiftlikleri ise ilk
defa M.Ö. 6.yy’da ortaya çıkmıştır. Kabuklu yetiştiriciliğine ait türler M.Ö.
5.yy’da Yunanistan’da denenmiştir. Eski Roma’da levrek (Dicentrarchus labrax),
çipura (Sparus aurata), kefal (Mugil sp.) ve istiridye (Crassostrea gigas)
kültürlerine ait çalışmalara rastlanmaktadır. M.Ö. 475 yılında Fan Lai sazan
(Cyprinidae sp.) yetiştiriciliği ile ilgili ilk bilgileri sunmuştur. M.Ö 100′lü
yıllarda Yunanlıların istiridye kültürü üzerine yoğun çalışmaları olduğuna dair
bulgular vardır. Aynı zamanda İncil’de de balık yetiştiriciliğinden söz
edilmektedir. Roma döneminde sahil kısmında uygulanan yetiştiricilik
çalışmaları ortaya çıkmıştır. Bu teknikler halen İtalya’da kullanılanların
temelini oluşturmaktadır. Roma İmparatorluğunun son dönemlerinde akuakültüre
ait izler 12.yy’da merkez Avrupa’da tatlı su balıklarının yetiştiriciliği
görülünceye kadar ortadan kalkmıştır. Orta çağ dönemine gelindiğinde ise
şatoların ve manastırların çevresinde bulunan su ortamında yıl boyunca
tüketilmek amacı ile stoklanmış sazan türlerine rastlanmaktadır. İlk olarak
yetiştiriciliği yapılan tür ise soğuk sularda bulunan somon (Salmonidae sp.)
bağlıdır. İlk somon kuluçkahanesi Almanya’da 1741 yılında kurulmuş ve bu
tarihten itibaren gelişen kültür sistemleri ile bu türün yetiştiriciliği
artmıştır. (Alpbaz, 1991).
Deniz balıkları yetiştiriciliğinin ilk uygulamaları Endonezya’da
1400 yıllarında başlamıştır. Bu dönemde süt balığı (Chanos chanos) yavruları
sahil kıyılarındaki havuzlarda stoklanmıştır. Java’da bu balığın deniz ile
bağlantısı olan azmaklarda ortama yem girilmeden yetiştirilmesi uzun yıllar
devam etmiştir. Su ortamında oluşan yoğun alg kümelerini tüketen bireyler
gelişimlerini devam ettirmişlerdir. Daha sonra havuzların gübrelenmesi
ortamdaki yem yoğunluğunu arttırmış ve yeni bir dönem başlamıştır. Sonraki
yıllarda dışarıdan besleme uğraşları sonucu günümüzdeki modern balık
yetiştiriciliğine geçilmiştir. Bugün dahi yıllar önce uygulanan yöntemler
geçerliliğini korumaktadır. 15.yy’da Adriatik kıyılarında geniş ölçekli
ekstansif akuakültür (vallikültür) çalışmalarına rastlanmaktadır. Dinsel olarak
cuma günleri et yemenin yasaklanması Avrupa kültüründe balık yetiştiriciliğinin
gelişmesini sağlamıştır. 19.yy’da kabuklu kültürü bir kez daha güncel hale
gelerek batı Akdeniz ve Adriatik’te yayılım göstermiştir. Deniz balıkları
yetiştiriciliğindeki gelişmeler 1960′lı yıllarda Japonya’da sarı kuyruk(Seriola
quinqueradiata) balığının yetiştiriciliğe alınması ile başlamıştır. Daha
sonraki dönemde mercan (Pagrus major) ve orkinos (Thunnus thynnus)
yetiştiriciliği yoğun biçimde ele alınmıştır. Balık ve istiridyede modern
akuakültür günümüzden 30 yıl kadar önce başlamıştır. Birçok Akdeniz ülkesi bu
gelişimde yerini almıştır. Günümüze gelindiğinde Kuzey Avrupa somon konusunda
ilerlemeler göstermiş, 1980′li yıllarda ise Akdeniz Ülkeleri çipura ve levrek
yetiştiriciliğini ekonomik sisteme kazandırmıştırlar. İtalya geleneksel
vallikültür yöntemleri ile pazarda lider durumuna gelmiştir. Birçok ülkede su
ürünleri yetiştiriciliği tarım sektörü ile karşılaştırıldığında önemli derecede
gelişim göstermiştir.
Akuakültürün Farklılığı
Karasal hayvancılık ile karşılaştırıldığında balık
çiftlikleri çok daha fazla çeşitlilik gösterir. Bunun nedeni üretime alınacak
birçok tür olduğu gibi, her birinin ayrı karakteristik yapısının olmasıdır.
Kimi türler deniz suyu ortamına ihtiyaç duyarken, kimileri tatlı suya, kimileri
acı suya ihtiyaç duyarlar. Somon gibi göç eden balıklar yumurtlamak için tatlı
sulara girseler de jüvenil ve büyeme dönemlerinde deniz suyuna geçmek
durumundadırlar. Bu şartlar somonlardan yumurta elde ederek üretim yapmak için
tatlı su kuluçka tesislerine ihtiyaç yaratırken, büyüme için denizel ortamın
sağlanması zorunlu hale gelir.
Birçok tür farklı sıcaklıklara adapte olabilir. Tropikal
balıkların yaşam ortamları yapay olarak ısıtılmadıkça yaşama ihtimalleri devam
etmez. Yılan (Anguillidae sp.) ve çipura gibi karnivor balıklar yemlerinde
büyük ölçüde hayvansal protein içeren besin içeriklere ihtiyaç duyarlar. Bu
durum omnivor ve herbivor türlere göre farklılık gösterir. Balıkların
hayatlarının ilk evrelerinde meydana gelen farklılıklar onların besinsel
ihtiyaçlarında da değişime neden olmaktadır.
Farklı türlerin farklı tercihleri bazen türlerin aynı
ortamda bir arada yaşamalarına (polikültür) imkan tanır. Bunun tersi ise tek
türün ele alındığı monokültürdür. Bazen de kültür ortamı tarımsal alan ile
paylaşılır. (örneğin; pirinç tarlalarının veya ördek havuzlarının kullanılması
gibi).
Balık çiftlikleri üretim periyodunda olgun anaçlardan
yumurta temin ederler. Daha sonra tür larval aşamaları tamamlayıp ön büyütmeye
tabii tutulur ve sonunda pazara gönderilir. Alternatif olarak bu zincir değişik
yollarla kısaltılabilir. Kültür ortamında yetiştirilemeyen türlerin
yavrularının doğal ortamdan yakalanarak yetiştirilmesi mümkündür. Hatta göç
eden balıkların kültür ortamında jüvenil hale getirilip doğaya salınması ve
daha sonra onların içgüdüsel olarak geriye dönmelerinden faydalanarak
yakalanması da mümkündür. Bu durum kültür orijinli balıkçılık olarak
adlandırılmaktadır. (Sepherd ve Bromage, 1988).
Bölgesel şartların hüküm sürdüğü alanlarda balık
çiftliklerinin çeşitliliği yoğun biçimde değişim gösterir. Bu durum ekstansif,
mesocosm ve intensif yetiştiriciliğe ve bunların alt kültürlerine ihtiyaç
duyacak şekilde organize edilebilir. Gelişmiş pazar ekonomisine sahip
endüstriyel ülkelerde balık yetiştiriciliği aşağıda belirtilenlerden bazıları
veya tümünün etkisi altındadır.
Üretimin her aşamasında amaca uygun birimlerin kullanılması
Tesis edilen hacimden veya kullanılan üretim alanından
maksimum oranda pazara sunulacak ürün elde edilmesi için yüksek stoklama
miktarı
Pelet formunda türün besinsel ihtiyaçlarını karşılayabilecek
bilimsel olarak formüle edilmiş yem kullanımı
Beslenme, sınıflandırma ve hasat gibi operasyonlarda yüksek
oranda otomasyon kullanımı
Üretimin anaçtan elde edilen yumurtalar kullanılarak türün
pazar aşamasına kadar getirilmesinin sağlanması
Neden Akuakültür?
Kitlesel sorunların en önemlilerinden biride şüphesiz
beslenmedir. Dünya üzerinde her gün ortalama 140.000 çocuk dünyaya gelmektedir.
Dünya nüfusunun 2030 yılında 10 milyarı aşacağı tahmin edilmektedir. Dünya su
ürünleri üretimi II.Dünya Savaşından sonra hızla artarak 20 milyon ton
seviyelerinden 1970′li yıllarda 65 milyon ton seviyesine ulaşmıştır. Bu dönemde
meydana gelen petrol krizleri ve küresel ekonomik durgunluk bu hızlı artışı
frenlemiştir. 2000′li yıllara gelindiğinde ise artan teknoloji kullanımı ile bu
rakam 130-140 milyon bandına oturmuştur (avcılık+yetiştiricilik). Bu rakamın
yaklaşık %30′u yetiştiricilikten elde edilmektedir. Artış bu şekilde devam
ettiğinde yetiştiricilik yolu ile elde edilen su ürünlerinin 2020 yılında
avcılık ile elde edilecek su ürünleri miktarı ile eşitleneceği, 2040 yılında
ise bu rakamın iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir.
Dünya nüfusunun kullandığı proteinin %6′sı balık
tüketiminden karşılanmaktadır. Toplam hayvansal proteinler ise %24 oranında
balıklardan sağlanmaktadır. Yetiştiricilik yolu ile elde edilen miktarlardaki
artışa rağmen avcılık stoklarından elde edilen talep artışında farklı nedenler
ortaya çıkmaktadır.
Dünyadaki doğal stokların veriminin maksimum kapasitede
kullanılmasına bağlı olarak doğal ortamdan balık sağlamanın talebi
kayışlayamaması
Toplumların su ürünlerinin besin değerini anlamış olması ve
artan nüfusa yönelik yüksek besleme kriterlerine sahip olması
200 millik Münhasır Ekonomik Bölge ilanları balık
avcılığında kısıtlamalara neden olmuş ve açık deniz balıkçılığı giderek daha
pahalı ekonomik faaliyete dönüşmüştür.
Denizel kirlenme ve ortamdan yoğun balık avcılığı doğal
stoklara zarar vermiş bazı türler yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
gelmiştir. Bu durum bu stokların takviye edilmesini gerekli hale getirmiştir.
Pazar talebinin artması doğal üretimin azalması sonucu pazar
fiyatlarındaki yükselme yetiştiriciliği cazip hale getirmiştir.
Balık kültürünü alışmış ve alışmaya başlamış toplumlar
sadece av sezonlarında değil tüm yıl boyunca balığa talep duymaya başlamıştır.
Sürekli gelen talep türün yaşam özelliklerine ve doğal koşullara bağlıdır. Bu
yüzden pazara sunulan üretim mevsimseldir. Yetiştiricilikte ise üretilen
canlıların yaşamları ve çevresel faktörler büyük ölçüde kontrol altındadır.
Tüm bu değişkenlere bağlı olmak üzere biyoloji, mühendislik
ve genetik alanındaki gelişmeler yetiştiricilikteki sorunları çözerek kalite ve
kantiteyi her geçen süre arttırmaktadır.
_________________________________
M. Doğan Özdemir