Su ürünleri yetiştiriciliği son 10 yılda en hızlı büyüyen
gıda üretim sektörüdür. Dünyada toplam su ürünleri üretimi 150 milyon ton
dolaylarında olup; bunun % 30’u yetiştiricilik yoluyla elde edilmektedir. Hızla
artan su ürünleri talebinin karşılanması, açlığın önlenmesi, dengeli ve
sağlıklı beslenme, doğal balık stokları üzerindeki av baskısının azaltılması ve
su kaynaklarının balıklandırılması amacıyla su ürünleri yetiştiriciliği yoğun
olarak yapılmaktadır. Bu da ister istemez deniz suyunun kirlenmesi tartışmalarını
beraberinde getirmektedir.
Su Ürünler Potansiyelimiz
Doğal göller, baraj gölleri ve göletler olmak üzere toplam
26 milyon hektar su ürünleri potansiyelimiz olmasına rağmen, deniz balıkları
yetiştiriciliği için kullanılan alan 4 hektardır. Türkiye’nin toplam kıyı
uzunluğunun ancak % 0,2 si yetiştiricilik için kullanılmaktadır. Ülkemizde
yılda yaklaşık 140 bin ton su ürünleri üretilmektedir. Kişi başına tüketim ise
Türkiye’de 7-8 kg, Dünya’da ortalama 16 kg, Avrupa Birliği’nde 25 kg dır. Dünya
ortalamasını yakalamak için 2 katı, AB ortalamasına ulaşmak için 3 katı balık
tüketmemiz, tüketebilmek için de en az 1- 1,5 milyon ton balık üretmemiz
gerekmektedir. Bu miktarın denizlerden avcılık yoluyla elde edilmesi mümkün
değildir. Halen toplam 303 adet su ürünleri işletmesinden yılda 80.000 ton
üretim sağlanmaktadır. Hali hazırda işletmelerde 500 milyon dolarlık balık
bulunmaktadır. Toplam 20 adet kuluçkahane 220 milyon yavru balık üretimi
gerçekleştirmekte, deniz balıkları üretimi 10.000’i doğrudan olmak üzere 25.000
kişiye istihdam sağlayarak, toplam yatırım tutarı 1 milyar doları bulmaktadır.
Denizlere Çevresel Olarak Etki Eden Sektörler
Denizlere çevresel olarak etki eden faaliyetler kentsel
yerleşimler, endüstriyel işletmeler, nükleer ve termik santraller,turizm
faaliyetleri, yazlık konutlar, yatçılık, zirai faaliyetler, deniz trafiği,
madencilik, askeri tatbikatlar ve su ürünleri üretim faaliyetleridir.
Gerçek Kirleticiler Kimlerdir?
Su kirliliğinin en önemli etkenlerinden olan evsel ve
endüstriyel atık suların arıtılması ile ilgili olarak ülkemizde; endüstriyel
işletmelerde arıtma tesisine sahip olanlar ancak %9’dur. Arıtma tesisi
bulunmayan kuruluşlardan; özel sektörün oranı %16 iken, kamu sektörünün oranı
ise %84’tür. Ülkemizde faaliyette bulunan organize sanayi bölgelerinden sadece
%14’ünde arıtma tesisi bulunmaktadır. Ülkemizdeki turistik tesislerin ise
%81’inde arıtma tesisi bulunmamaktadır. 3215 belediyenin bulunduğu ülkemizde,
141 belediyede kanalizasyon sistemi vardır, bunun da sadece 43 tanesinde arıtma
tesisi bulunmaktadır. Bir başka ifade ile kanalizasyon sularının %98.67’si hiç
arıtılmadan ırmaklara, göllere ve denizlere bırakılmaktadır. Endüstrinin
ürettiği zehirli ve ağır metaller ihtiva eden atık sulara gelince; yılda 930
milyon metreküp endüstriyel atık suyun sadece %22’si arıtılmakta, %78’i ise
arıtılmaksızın doğrudan göl, ırmak ve denizlere verilmektedir. Deniz ortamına
giren ve kirletici olan azot ve fosfor kaynakları incelendiğinde en sorunsuz
kaynağın su ürünleri üretimleri olduğu görülmektedir. 2005 yılında, Muğla
kıyılarındaki balık çiftliklerinin çevresel etkilerinin izlenmesi ile ilgili
olarak yürütülen çalışmada; 80 farklı noktadan alınan su nümunelerinin
analizinde liman, otel ve tatil sitelerinden deniz ortamına giren azot yükünün
kabul edilebilir değerlerin üstünde olmasına karşılık balık çiftliklerinden
kaynaklanan azot yükünün kabul edilebilir değerlerin çok altında olduğu
görülmüştür. Muğla niversitesi’nin Göcek’te yaptığı bir araştırmaya göre, yoğun
yat trafiği nedeniyle deniz suyundaki kirlilik en üst seviyeye ulaşmıştır.
Uzmanlar, acil önlem alınmaması durumunda Göcek koylarının doğal güzelliğini
kaybedeceği uyarısında bulunmuşlardır. Yaz aylarında Gökova’da dolaşan beş bine
yakın teknenin sintinelerini boşaltabileceği bir veya iki boşaltım noktasının
olması yat kirliliğinin başka bir sebebidir.
Hangi Durumlarda Su Ürünleri İşletmeleri Çevreye Zarar Verir
- Kötü yer seçimi (derinlik, akıntı, rüzgar vb.),
- Aşırı stok yoğunluğu,
- Yüksek üretim kapasitesi,
- Uygun olmayan mühendislik,
- Yetersiz derinlik,
- Rotasyon uygulanmaması,
- Tesisler arası mesafenin yetersizliği,
- Yetersiz mali destek, yetersiz ekip ve kötü çiftlik yönetimi gibi durumlarda balık çiftlikleri çevreye zarar verebilmektedir.
Su Ürünleri Yetiştiriciliğinin Potansiyel Çevresel Etkileri
Balık çiftliklerinde genel görünümü ve estetiği bozma,
ulaşımı etkileme, doğal balık popülasyonlarını etkileme (hastalık taşıma ve
genetik etki) ve hastalıklara karşı kullanılan antibiyotiklerin çevresel
etkileri görülebilmektedir. Su kolonunda ötröfikasyon, toksik alg patlaması
olasılığı (Gymnodinium aureolum), doğal su sirkülasyonunu değiştirme ve su
kalitesini bozma, dipte sedimentasyon oranında artış ve organik zenginleşme,
metan ve hidrojen sülfür üretimi ve gaz sızıntısı, sülfür bakterilerinin
gelişimi (Beggiatoa sp), biyokimyasal oksijen ihtiyacında artış, makrofauna
biyokütlesi, bolluk ve tür kompozisyonunda, azalma, fırsatçı türlerin
(Capitella capitata) artışı gibi olumsuzluklarla da karşılaşılabilmektedir.
Ancak daha büyük kirletici unsurları görmezden gelerek, kıyılardan rant
sağlamak ve politik çıkar sağlamak adına fanatik bilinçsiz çevreci guruplara ve
halka kültür balıkçılığının doğa katili bir sektör olarak tanıtılması, hedef
gösterilmesi, denizlerdeki kirlenmenin günah keçisi haline getirilmesi son
derece yanlıştır. Bu açıdan yetiştiricilik yapılacak potansiyel alan
çalışmalarının en kısa zamanda bitirilmesi ve böylece gelişen teknoloji ve
artan pazar taleplerinin sektörü büyümeye yöneltmesi, artan kapasite ihtiyacı için
uygun alanların kültür balıkçılığına tahsis edilmesi sağlanmalıdır. Sağlıklı su
ürünleri üretimi ve tüketimi için kültür balıkçılığı önündeki engellerlin
kaldırılması gerekmektedir.
Kültür Balıkçılığının Sorunları
Kültür balıkçılığı sektörü üzerindeki yetki kargaşasından
doğan çok başlılık nedeniyle, kültür balığı üreticileri müsaade alabilmek için
14 ayrı kuruma gitmek zorunda kalarak 53 ayrı işlem yaptırmaktadır. Sadece
çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporunun alınabilmesi için 18 ayrı kurum
ile ortalama iki ÇED toplantısı yapılıyor olması, bu işlemler neticesinde de
bir balık çiftliği için izin alma sürecinin ortalama üç yıl sürmesi, tesislerin
ödediği vergiye karşılık; yol, kanalizasyon, elektrik vs gibi ihtiyaçlarının
karşılanmaması ve bu nedenle insani çalışma şartlarının sağlanamaması kültür
balıkçılığının diğer sorunlarıdır.
Çevresel Duyarlılık
Su ürünleri üretiminin doğal çevreye zarar vermemesi için,
Avrupa Birliği vizyonu içinde sorumlu üretim, sürdürülebilir gelişim ilkesiyle,
çevresel sürdürülebilirlik, ekonomik sürdürülebilirlik, sosyal
sürdürülebilirlik kapsamında bir çok çalışma yapılmaktadır. Bu çalışmalardan
bazıları şunlardır:
- Su ürünleri işletmelerinin çevresel etkilerinin izlenmesi ile ilgili TÜBITAK projesi (TÜB,ÜOB,TÜBİTAK-MAM, SUFED),
- ÖÇKKB ile Datça-Bozburun ÖÇK alanındaki balık çiftlikleri konusunda işbirliği,
- Muğla, İzmir, Aydın ve Ordu illerinde izleme programları,
- AB’ye uyum çalışmaları ( Mevzuat uyumu, çevresel izleme standardının geliştirilmesi),
- Orkinos işletmelerinin çevresel etkilerinin izlenmesi,
- Çevresel yönetim sistemlerinin yaygınlaştırılması (ISO-14001),
- Çevresel etkiler konusunda düzenlenen eğitim seminerleri.
Komşumuz Yunanistan’da 414 adet deniz balığı çiftliği
bulunmaktadır. Ve bu çiftliklerle ilgili bizdeki gibi çıkarılan zorluklar bir
yana teşvik edici bir çok yasal düzenleme mevcuttur. Ülkemizde turizm sektörü
ile olan alan çakışması ve ortada büyük bir rantın bulunması, birkaç kötü
kurulmuş ve yönetilmiş deniz balığı çiftliği üzerinden su ürünleri üretiminin
çevre düşmanıymış gibi yansıtılması son derece yanlıştır. Unutmamak gerekir ki
balık ancak temiz suda yaşayabilir. Kirlenmiş bir su ortamını hiçbir
yetiştirici istemez. Bu bakımdan, uygun olmayan yöntemde ve yerde
yetiştiricilik yapan işletmelerin sağlıklı üretim yapanlardan ayrı tutulması
gerekir.
Bu yayın www.ekolojimagazin.com sitesinden alıntıdır.